Hikayesine ulaşmak istediğiniz karakterin resmine tıklayın

Hikayesine ulaşmak istediğiniz karakterin resmine dokunun

Hikayesine ulaşmak istediğiniz karakterin resmine dokunun

-AURELIA-

“HAYATIN KIYMETİNİ BİL. OĞLUM...”

 

Aurelia, bir kasabada oğlu Felix ile birlikte yaşayan ve insanların sebepsiz nefretini kazanmış bir cadıydı. İnsanlar onu dış görünüşü ve tavırları yüzünden dışlıyordu. Aslında kasabadaki birçok hastaya şifa olmuş, onları hayata kazandırmıştı. Aurelia’nın doğuştan gelen olağanüstü bir yeteneği daha vardı ve buna herkes inanıyordu. Ölmüş bir insanı canlandırmak…

İnsanlar anneleri, babaları, çocukları, eşleri veya sevdikleri bir sürü sebeple onları hayata döndürmesi için Aurelia’ya yalvardılar. Kimseye söylemediği bir detay vardı. Birini canlandırmak için kendi canını vermek zorunda olduğu… Bunu söyleyemedi, herkesi reddetti ve bu gücünü de inkâr etti. Onca iyiliğine rağmen bunu yapmadığı için reddedilen insanlar yardımsever cadıya kin ve nefret doldu. Canını vermek zorunda olduğunu söyleyemedi çünkü bencilce görünmesinden korktu. Her reddettiği insanı kapısından gönderdikten sonra çaresizlik ve acıyla ağlayıp durdu.

Herkese son derece değer veren, kimsenin kötülüğünü istemeyen ama kimse için canını verecek kadar da ileri gitmek istemeyen Aurelia kasabadan uzaklaşma kararı aldı. Topluluktan izole oldu ve kasaba merkezinden daha da uzak bir yerde yeni bir düzen kurdu. Kasaba ile bağı hala kopmamıştı tüm ihtiyaçlarını oradan karşılıyor, arada bir kendisi veya oğlu kasabaya iniyordu. Ama onu ziyarete gelenler azalmıştı. Arada bir gelen insanlar kasabada onun hakkında dönen dedikoduları da yanlarında getiriyordu. Kasabadan uzaklaşması halk arasında onu daha da bencil ve kibirli bir cadı haline sokmuştu. Ne yapsa yaranamayan ve asla anlayış gösterilmeyen Aurelia bu yalnızlığın ve üzüntünün arasında hastalandı. Hayattan vazgeçmiş, kendisi için şifa aramayı dahi bırakmıştı.

Felix ihtiyaçları için kasabaya gittiği bir gün, yolda bir ayının saldırısına uğradı. Kasaba halkı Felix’i baygın halde buldu. Bedeni parçalanmamış ama yaralıydı. Hemen onu cadıya götürdüler. Aurelia’nın üzüntüsüne rağmen oraya gelen bazı insanlar hala onun bencilliğini yüzüne vuruyordu. Şimdi bizim acılarımızı anlarsın diye yarasını deşiyorlardı. Cadı oğlunun hiç iyi olmadığının farkındaydı. Kendi iksirleri ve kısıtlı güçleri onu iyileştirmeye yetmemişti. Felix öldü. Aurelia oğlunun göğsüne başını yaslayıp ağlamaya başladı. O an aklından insanların ona söylediği acımasız sözler geçiyordu. Cadı artık bu hayatta yaşaması için bir sebebi olmadığından emindi ve acılarını da yanına alarak sihirli zehirden bir yudum aldı. “Hayatın kıymetini bil. oğlum…” dedi ve Felix’in cansız bedeninin üzerine düştü.

Felix dirildi. Sanki hiçbir şey olmamış gibi iyi hatta eskisinden bile güçlüydü. Göğsünde annesinin yaşlı ve donuk gözlerini gördü. Kendini feda ettiğini anladı. Ama Felix annesinin son sözünü duyamamıştı… Kasaba halkına karşı acımasız bir öfke Felix’in içini yakıyordu. Anne ve oğul, bir zamanlar sevgi bağıyla birbirlerine bağlydı, şimdi öfke ve yıkımın acımasız güçleriyle doluydu. Aurelia’nın bu haksızlığa ve anlayışsızlığa karşı yıllarca içinde biriktirdiği tüm duygular Felix’in dehşetli duygularına dönüşmüştü. Samanlıktan aldığı bıçak, tırmık, zincir, demir gibi aletlerle birlikte yine eskisi gibi kasabanın yolunu tuttu. Kasabayı katletti. Kimse Felix’i durduramadı. Yıllarca kasabanın iyiliği için mücadele edip ötekileştirilen Aurelia, oğlunun bedeninde kasabayı alt üst etmişti…